İçeriğe geç

Işlevselci yaklaşım neye tepki olarak ?

Işlevselci Yaklaşım Neye Tepki Olarak Ortaya Çıktı? Bir Antropolojik Bakış

Antropoloji, kültürlerin farklılıklarını anlamaya yönelik derinlemesine bir merakla dolu bir alandır. Kültürlerin çeşitliliğini keşfederken, farklı toplulukların toplumsal yapıları, ritüelleri ve sembolleri bize insanlık hakkında pek çok şey anlatır. Ancak bir soruyu sormadan bu yolculuğa çıkmak zor: Bir toplumun işleyişi nasıl sağlanır? İnsanın toplumsal yapılar içinde nasıl var olur? Sosyal bilimlerin, özellikle de antropolojinin, bu sorulara verdiği yanıtlar zaman içinde evrim geçirmiştir. Bu yazıda, ışlevselci yaklaşım (fonksiyonalizm) ve onun hangi toplumsal ve kültürel koşullara tepki olarak şekillendiğini inceleyeceğiz.

Işlevselci Yaklaşımın Doğuşu: Dönemin Sosyal Koşulları

Işlevselci yaklaşım, 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında toplumsal yapıyı anlamaya yönelik bir reaksiyon olarak doğmuştur. Özellikle endüstrileşme ve modernleşmenin toplumlar üzerinde büyük etkiler yarattığı bir dönemde, toplumsal düzenin nasıl sürdürüldüğünü anlamaya çalışan sosyologlar ve antropologlar, toplumların sadece yapısal değil, aynı zamanda işlevsel bir bütün olduğunu vurgulamışlardır. Işlevselci yaklaşım, toplumsal yapıları birer işlevsel parça olarak değerlendirir ve her bir kurumun (aile, din, ekonomi, hukuk) toplumun genel işleyişi için gerekli olduğunu savunur.

Bu yaklaşım, özellikle 20. yüzyılın başlarında, Emile Durkheim gibi önemli isimlerin etkisiyle sistematik hale gelmiştir. Durkheim, toplumsal düzenin, her bireyin toplumsal işlevini yerine getirmesiyle sağlandığını savunur. Bu, aynı zamanda bireylerin toplumun bir parçası olarak nasıl hareket etmeleri gerektiğine dair kültürel bir yönü de içerir. Bu bağlamda, ışlevselci yaklaşım, toplumsal yapıları ve kültürel normları, her bir bileşenin toplumun düzenini sağlamak için işlevsel olarak çalıştığı bir sistem olarak görür.

Ritüeller ve Semboller: Toplumun İşleyişini Şekillendiren Unsurlar

Antropolojik bir bakış açısıyla, toplumsal yapının işleyişini anlamada ritüeller ve semboller büyük rol oynar. Işlevselci yaklaşım, toplumun sadece bireylerin bir araya gelerek oluşturduğu bir yapıdan ibaret olmadığını, aynı zamanda bu yapıyı sürdüren ritüeller ve sembollerle beslenen dinamik bir sistem olduğunu savunur. Örneğin, dini ritüellerin ve törenlerin toplumu bir arada tutan, toplumsal dayanışmayı güçlendiren işlevleri vardır. Durkheim, dinin toplumsal düzeni sağlamadaki rolünü vurgulamış ve ritüellerin, bireyleri toplumsal bağlarla birbirine bağlayan önemli bir işlevi olduğunu belirtmiştir.

Semboller, toplumsal kimliklerin inşasında da önemli bir rol oynar. Bir toplumun sembolizmi, toplumsal normların, değerlerin ve ideolojilerin bir yansımasıdır. Aile, toplumsal sınıf, etnik kimlik gibi kavramlar, sembolik olarak toplumun düzenini ve yapısını belirler. Bu semboller, toplumdaki bireylerin toplumsal normlarla ne kadar uyumlu olduklarını da gösterir. Özellikle toplumsal kimliklerin şekillendiği süreçte, erkeklerin ve kadınların bu sembollerle nasıl etkileşime girdiğini analiz etmek, ışlevselci yaklaşımın ne denli derin bir biçimde toplumsal işlevleri incelediğini gözler önüne serer.

Erkekler ve Kadınlar: Farklı Toplumsal Yaklaşımlar

Erkeklerin ve kadınların toplumsal yapıdaki rol ve işlevleri, ışlevselci yaklaşım çerçevesinde farklı şekillerde ele alınabilir. Erkekler, genellikle toplumsal yapıları şekillendiren ve bu yapıları sürdüren “yapısal” aktörler olarak görülür. Erkeklerin toplumsal işlevleri, çoğunlukla stratejik ve yapılandırıcıdır. Aile içindeki erkek figürü, ekonomik sistemdeki erkek iş gücü ve toplumda iktidar ilişkilerindeki erkek egemenliği, toplumsal yapıları belirleyen temel unsurlar olarak karşımıza çıkar. Erkeklerin toplumdaki bu işlevsel rolleri, genellikle daha görünür ve güçlüdür, ancak toplumun işleyişini sağlayan temel işlevlerdir.

Kadınlar ise toplumsal işlevleri yerine getirirken daha ilişkisel ve topluluk merkezli bir yaklaşım sergilerler. Kadınlar, toplumsal yapı içinde daha çok bağ kuran, ilişkiler inşa eden ve toplumsal dayanışmayı sağlayan bir işlevi yerine getirirler. Aile içindeki kadın figürü, çocukları büyütme, duygusal bağlar kurma ve toplumsal düzenin daha “gizli” işlevlerini yerine getirme gibi önemli roller üstlenir. Bu bağlamda, kadınların toplumsal işlevleri, daha az görünür olsa da, toplumsal uyumun sağlanmasında kritik bir rol oynar.

Toplumsal Yapıların Değişimi ve Işlevselci Yaklaşımın Geleceği

Toplumlar zamanla değişir ve bu değişim, toplumsal yapıların da evrimleşmesini gerektirir. Modern toplumlar, eskiden var olan geleneksel toplumsal yapıları yerinden edebilir ve yeni toplumsal normlar, ideolojiler ve değerler ortaya çıkabilir. Işlevselci yaklaşım, bu değişimi anlamada önemli bir araç sunar, ancak toplumun hızla değişen dinamiklerine karşı ne kadar uyum sağlayabileceği hala tartışmalıdır.

Özellikle toplumsal cinsiyet eşitliği, kimlik politikaları ve bireysel haklar gibi konularda ışlevselci yaklaşım, toplumsal yapıların yalnızca işlevsel değil, aynı zamanda adil ve eşitlikçi bir biçimde nasıl yeniden şekillendirilebileceğini sorgular. Modern toplumlarda, erkeklerin ve kadınların toplumsal işlevleri daha da çeşitlenmiş ve toplumsal cinsiyet normları üzerindeki baskılar değişmiştir. Bu, toplumsal yapıları sadece işlevsel değil, aynı zamanda sosyal adalet ve eşitlik perspektifinden de yeniden değerlendirmeyi gerektiriyor.

Okuyucuları Düşünmeye Teşvik Etmek

Işlevselci yaklaşım, toplumsal yapılarla ilgili önemli soruları gündeme getiriyor: Toplumların işleyişi, her bir bireyin ve her bir kurumun belirli bir işlevi yerine getirmesiyle mi sağlanır? Toplumsal normlar ve ritüeller, gerçekten de toplumsal düzeni sürdüren işlevler midir? Erkeklerin yapısal, kadınların ise ilişkisel işlevleri, toplumsal uyumun sağlanmasında hala geçerli mi? Eğer toplumsal yapı değişirse, bu işlevler nasıl dönüşür?

Bu soruları düşünerek, toplumsal yapıları ve bireylerin bu yapılar içindeki rollerini daha derinlemesine keşfetmek mümkündür. Hangi kültürel normlar, hangi toplumsal işlevleri sağlamak için şekillendirilmiştir ve bu normlar, toplumsal yapılarla nasıl etkileşim halindedir? Cevaplar, sadece bireysel değil, toplumsal düzeyde de dönüşümün anahtarı olabilir.

8 Yorum

  1. Nida Nida

    İşlevselci bakış açısı, toplumsal kurumları bireysel ve toplumsal ihtiyaçları karşılamanın kolektif araçları olarak açıklamaya çalışır . Bazen yapısal-işlevselcilik olarak da adlandırılır çünkü genellikle toplumsal yapıların (örneğin, toplumsal kurumların) toplumsal ihtiyaçları karşılama biçimlerine odaklanır. 15 Ara 2020 İşlevselci bakış açısı, toplumsal kurumları bireysel ve toplumsal ihtiyaçları karşılamanın kolektif araçları olarak açıklamaya çalışır .

    • admin admin

      Nida!

      Bazen aynı fikirde değilim ama katkınız için minnettarım.

  2. Münire Münire

    İşlevselcilik yapısalcılığa tepki olarak doğmuştur. Bu kuramda söz sahibi olan iki bilim adamından biri J. Dewey ve diğeri W. James’dir. İşlevselcilik, yapı ve toplumun işleyişi ile ilgilenir. İşlevselciler toplumu, varlığını devam ettirebilmesi için gereklilikleri yerine getirirken beraber işleyen, birbirine bağımlı birimlerin bütünlüğü olarak görürler. İnsanlar toplumun ihtiyaçlarını yerine getiren davranışlar ve roller içerisinde sosyalleşirler.

    • admin admin

      Münire!

      Katkınız, metnin bütünlüğünü ve akıcılığını güçlendirdi; yazının okuyucuya daha net ulaşmasına yardımcı oldu.

  3. Meral Meral

    Zihin felsefesinde işlevselcilik , her bir zihinsel durumun (örneğin, bir inanca sahip olma, bir arzuya sahip olma veya acı çekme durumu) yalnızca işlevsel rolü tarafından oluşturulduğu tezini savunur ; bu da onun diğer zihinsel durumlar, duyusal girdiler ve davranışsal çıktılarla nedensel ilişkisi anlamına gelir. Yapısalcılık , zihnin içeriğini laboratuvar deneyleri yoluyla incelemiş ve iç gözleme dayanmıştır.

    • admin admin

      Meral! Saygıdeğer dostum, sunduğunuz görüşler yazıya özgünlük kattı ve onu farklı kıldı.

  4. Sevgi Sevgi

    İşlevselcilik yaklaşımı Yapısalcılığa tepki olarak doğan bu yaklaşıma göre psikolojinin görevi, yalnızca bilincin yapıtaşlarını belirlemek olamaz; asıl görevi bilincin işlevlerini -nasıl çalıştığını ve ne işe yaradığını- incelemek, insan zihninin değişen çevre şartlarına nasıl uyum sağladığıyla ilgilenmektir. 1) İşlevsellik: Eğitim programının görevsel olması demek, programda yer verilen konuların ve etkinliklerin hayatta geçerli olması yani işe yaraması durumudur .

    • admin admin

      Sevgi! Önerileriniz, çalışmamın daha dengeli ve anlaşılır olmasını sağladı, bu değerli destek için minnettarım.

Nida için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

şişli escort deneme bonusu veren siteler 2025
Sitemap
ilbet giriş yapbetexper bahissplash